25 Mart 2023 Cumartesi

Yeni Kitabım "İbretimden Prada'lar Eskittim"Raflarda

Her başarılı engellinin arkasında toplumu ve engeldaşlarını engellilerin isterlerse her şeyi yapabileceklerine inandırmayı amaçlayan bir otobiyografisi vardır. Benim neyim eksik? Boğaziçi Üniversitesi'ni bitirdikten sonra başarılı bir bilgisayar işletmeni olmuş amatör bir mizah yazarı olarak İbretimden Prada'lar Eskittim adlı ilk kitabımı kaleme alıp siz değerli okurların beğenisine sundum. Tüm ibrettaşlarım bu kudreti ve şöhreti tatmalı diye düşündüğüm için bu yazıda size böyle muazzam bir eser kaleme almanın inceliklerini anlatmak istedim.

Engellilere "Vay be neler başarmış, nerde benim bastonum?????", engelli olmayanlara "Baksana görmeyen hâliyle nerelerden nerelere gelmiş bense görme duyumu Instagram'da filtre seçmeye harcıyorum." diye düşündürmeyi amaçlayan bu tür otobiyografilere ibretografi adını verdim. İyi bir ibretografi yazmanın birinci kuralı şudur: Hiçbir engelle karşılaşmamışsın gibi yaz panpa. Öyle bir yazmalısınız ki okuyan şöyle düşünmeli: "Bir kör isterse görebilir bile!"

Yanımızda bir şahit olmadan bize banka hesabı bile açılmayan bir dünyada çaldığımız her kapının büyük bir konukseverlikle ardına kadar açılmasının inandırıcı olmadığını ben de biliyorum, ama görenler bilmiyor. Onlar için iki kere iki ne kadar dörtse, engelli bir insanın başarılı olması engel artı azme o derece eşittir. Fizik problemlerinde sürtünme kuvvetini ihmal ettiğimiz gibi, hayallerimizi gerçekleştirme yolunda temas kurduğumuz kişi ve kurumların bize yaklaşımının önemini de hayatta başardıklarımızı/başaramadıklarımızı anlatırken ihmal etmemiz gerekiyor.


Örneğin ben üniversitede okurken bir doğaçlama mizah oyunculuğu topluluğuna katıldım. Yaklaşık üç yıllık serüvenimde hiçbir doğaçlama gösteride sahne şansı bulamadım. Eğitmenimizle her konuştuğumda bana da şans vereceğini söyleyip beni geçiştiriyordu. En son bir etkinlikte sahneye çıkarılıp "Biz topluluk olarak engellilere büyük saygı duyuyoruz, bu arkadaşımız da bunun en büyük göstergesi. Bizim etkinliklerimize katılmaktan mutlu olduğu için ona da aramızda yer verdik." sözleriyle resmen teşhir edildim. Tiyatro hevesimi kaybetmesem de o toplulukla ilişiğimi o gün kestim. Tabii ki  kitabımda bunu böyle yazmak olmazdı. "Sahneye çıkıp stand-up yapma hayalimi Engelsiz Erişim Derneği'nin 2014 Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali'nde düzenlediğimiz İbreten Nağmeler isimli üç kişilik doğaçlama gösteriyle kısmen gerçekleştirdim." yazdım. Yalan söylemiyoruz, balığı servis ederken kılçığını çıkarıyoruz hepsi bu.


Mezun olduktan sonra iki yıl iş aradığımı, bu süreçte başvurduğum yerlerden "Bizim ofiste bir sürü kablo var, takılıp düşersiniz. Biz o sorumluluğu alamayız." gibi ilginç tepkiler aldığımı yazmamı beklemiyordunuz değil mi? Sonra okurlarım "Sen yeterince zeki, başarılı, çalışkan, daha da önemlisi engelini aşmış olsaydın bunlar olur muydu? Bak diğer engellilerin kitaplarına neredeyse CEO olacaklarmış. Baksana her birinin on parmağında yüz marifet" demezler mi? O yüzden ben de "EKPSS sorularına olan derin tutkum beni bilgisayar işletmenliğine taşıdı." diye yazdım. Ne gerek var şimdi engellilerin başarılı olup iyi yerlere gelebilmeleri için toplumun da engellilere yer açması, en azından erişilebilir eğitim, kapsayıcı kültürel ve sportif faaliyet olanakları, fırsat eşitliği gibi yasal haklarımız olan uygulamaları hayata geçirmesi gerektiğini vurgulamaya?


Kabul ediyorum, sivri dilimi tutamayıp topluma da iki çift laf ettim. Daha önce 926 konferansta ve 27 ibretografide dile getirilen ama güncelliğini koruyan zararsız bir eleştiri. "Görme engellileri eve kapatmayın." dedim. Ve ekledim: "Salın çayıra, baston kayıra!"