21 Aralık 2023 Perşembe

Beyaz Bastonla Fileye Doğru

Bir önceki yazımda voleybol sahasını ve oyuncuların sahaya dizilişini görmeyenlerin anlayabileceği şekilde tarif etmeye çalışmıştım. Bu yazımda da 17 Aralık Pazar günü Vakıfbank ile Eczacıbaşı arasında oynanan Dünya Kulüpler Şampiyonası final maçının anlatımını dinlerken karşılaştığım voleybol terimlerini betimlemeyi deneyeceğim.


Maç anlatımlarında sıkça geçen ace, block ve blockout terimlerini önceki yazımda açıklamıştım oradan bakabilirsiniz. Diğer terimleri bu son derece heyecanlı maçın tekrarını dinlemek isteyenlerin duyacağı sıraya göre listeliyorum.


Servis kullanmak: Kendi yarı alanının sağ arka bölgesine yerleşen oyuncunun topu havaya attıktan sonra tek eliyle veya koluyla vuruşunu yaparak topu saha içinde dolaşıma sokması.


Tekli/ikili/üçlü block: Bu terim rakip takımın hücumunu önleyip topu gerisin geri postalamak için aynı anda sıçrayan ön alan oyuncularının sayısını ifade eder.


Avantaj topu: Rakip yarı alana gönderilen topun rakibe pas vermiş gibi at panpa modunda gitmesi.


Plase: Rakip takımın savunmasında bir boşluk görüldüğünde topun hızını yavaşlatarak yumuşak bir vuruşla topu o tarafa göndermek. Plase yaparken avuç içi yukarı bakacak şekilde parmaklar geriye doğru açıktır, topa vururken bileğin hafifçe kırılmasıyla topun istenen yöne gitmesi sağlanır.


Tek ayak hücumu: Bunu araştırırken bass müzikle editlenmiş Eda Erdem videoları dışında bir bilgi bulamadım ama adından da anlaşılacağı gibi tek ayak üstünde sıçrayıp topa vurmaktır diye tahmin ediyorum.


Smaç: Topu filenin diğer tarafına göndermek için olabildiğince yükseğe sıçrayıp topa sertçe vurmak. Smaç hızı saatte 108 km dendiğinde hemen matematikteki hız problemlerini hatırlıyoruz ve 108 kilometre=10800 metreyi 3600’e bölüp topun saniyede 30 metre gittiğini hesaplıyoruz. Vargas Airlines, volleybally yours.


6 numara hücumu: Sahanın farklı bölgelerinin 1’den 6’ya kadar numaralandırıldığını anlatmıştım önceki yazımda. 6 numara hücumu derken 6 numarada duran oyuncunun yaptığı hücumdan bahsediliyor.


Kısa pas: 3 numaradaki oyuncuya atılan pas. 4 ve 2 numaradaki oyunculara atılırsa uzun pas oluyor.


Keskin çapraza vurulan smaç:İnternetteki tanımını okuduktan sonra Filenin İbretleri ismi için patent başvurusunda bulundum. Diyor ki: Çapraza atılan smaç 4 ve 2 numaradaki oyuncuların rakip yarı alanın 5 ve 1 numaralı bölgelerine attığı smaçtır. Keskin çapraza atılan smaçta oyuncu topun orta noktasının biraz üstünde dikey ekseninin her iki yanında temas edebilir, böylece top aşağı doğru keskin bir açıyla düşer. (Topun sağ veya sol üst kısmına vuruyor o zaman.) Bir de derin çapraza atılan smaç varmış. Topa orta noktasının biraz altından, rakip yarı alanın köşesine blok üstünden veya yanından parabol çizerek gidecek şekilde temas edilir diye tanımlanıyor. Yahu ben lisede geometri dersinden muaf olup tüm sene rehberlikçiyle kantinde çay içerek 100’le geçmiş adamım parabol denince aklıma bir tek şu Tiktok’ta paylaşılan “Mankenlerle yarışırız para bol para bol.” şarkısı geliyor.


Manşet almak: Kol içlerini birleştirerek topa o şekilde vurmak. Kolları birleştirip el ve dirsek arasını topun ineceği yere denk getirdikleri için manşet atmak yerine almak deniyor olsa gerek. Almak ya da almamak, işte bütün mesele bu.


Üçlü hücum turu: Rotasyonda ön bölgeye pasör çaprazı, orta oyuncu ve smaçörün yerleşmesi.


Bir voleybol maç anlatımının daha sonuna geldik. Satırlarıma son verirken maçın galibi ve 2023 Dünya Kulüpler Şampiyonu Eczacıbaşı’nı ve turnuvayı ikincilikle tamamlayan Vakıfbank’ı tebrik ediyorum. Yeni yazılarda görüşmek dileğiyle, her nerede okuyor ve okunuyorsanız…


11 Aralık 2023 Pazartesi

Görme Engelli Gencin Voleybolla İmtihanı

Hiç görmeyen birine renkleri anlatmanın zorluğundan dem vuranlar voleybolu anlatmayı henüz denememiş olmalı. Filenin Sultanları'nın bu seneki başarılarından sonra voleybola merak saranlar kervanına katılan ben Homo İbretus, maçları takip edip Twitter'daki fan yorumlarındaki göndermeleri anlayabilecek kadar voleybol bilgisi edinmek üzere internetin dehlizlerine dalıp bulabildiğim her türlü yazılı ve sesli içeriği hatmettim. Öğrenmeye sıfırdan başladım ve şu an voleybolun vo’suna kadar geldim diyebilirim. Öğrendiklerimi size de anlatmayı deneyeyim:


Sevgili ibrettaşlarım, okulda beden eğitimi dersini takla atmadan geçmemiz için bize özel hazırlanan sözlü sınavlardan da hatırlayacağınız üzere bir voleybol maçı toplam 4 set ve bir karar setinden oluşur. Setler bir takımın 25 sayı almasıyla, karar seti ise 15 sayı almasıyla biter ancak takımlardan biri diğerinden 2 sayı fazla almış olmalıdır 25-23 gibi. Bu koşul sağlanmamışsa set uzar. Takımlardan biri 3 set kazanınca (kalan setler oynanmadan maç biter. Zaten skor 3-0 ya da 3-1, oynamaya devam etsen en iyi ihtimalle 3-2 kaybedeceksin ne kasacaksın?


Beden dersinden 4 almakla yetinmeyip dört dörtlük bir voleybolsever olmak için bu sporun görerek takip edilebilen yönlerini olabildiğince körcülleştirmeye voleybol sahasını kendim anlayabildiğim kadarıyla tarif ederek başlayayım. 18 metre uzunluğunda, 9 metre genişliğindeki saha bir fileyle tam ortasından ikiye bölünüyor. Her bir takıma 9x9 metrelik bir alan kalıyor. Bu alanın filenin 3 metre gerisine kadar olan kısmı hücum için, kalan 6 metrelik kısmı savunma içinmiş. File yanlardaki iki direğe gerili olup yerden yüksekliği kadın voleybolunda 2.24 metre, erkek voleybolunda 2.43 metre. Ben 1.65 boyumla kafamı bile eğmeden alttan geçebilirim yani. Filenin iki yanında antenler varmış ama maç yayını için değil, yan çizgilerin başladığı yer anlaşılsın diyeymiş. Mantıklı, biz daha yürüyen merdivenden inerken aşağı bakamıyoruz; oyuncular 3 metre zıplarken yerdeki çizgiye nasıl baksın?


Sahanın farklı bölümleri var: Servis bölgesi, oyuncu değiştirme bölgesi, sayı alınca bağırma bölgesi (şaka şaka bu yok istediğiniz yerde bağırabiliyorsunuz). Ama onlara geçmeden önce oyuncuların dizilişinden bahsetmek lazım. Sahayı çok iyi anlatamadım ama Be My Ace diye bir sosyal sorumluluk projesi yapılana kadar idare edin. Be My Eyes uygulaması bile voleybol sahasını tenis kortu zannediyor. Yeri gelmişken ace, doğrudan rakip yarı alana gönderilen servisin rakip takım müdahale edemeden yere değmesi.  


Her bir takım 6 oyuncuyla sahaya çıkar. Önlü arkalı üçer oyuncu şeklinde dizilirler. Sahada yerleştikleri pozisyonların 1’den 6’ya kadar numaraları var. Aynı bizim Braille harfleri gibi. Bizim kabartma yazı sistemindeki alt alta üçer noktalı iki sütundan oluşan altı noktayı yan çevirmişler gibi düşünün. Oyuncuların file önünden başlayarak dizilişleri şöyle:

4-3-2

5-6-1


Saymaya 1’den başlarsanız saat yönünün tersine sıralandıklarını göreceksiniz. Rakip takım servis kullandıkça oyuncular saat yönünde birer numara kayıyorlar işler burada biraz karışıyor.


Kadro 1 pasör, 1 pasör çaprazı, 2 smaçör, 1 orta oyuncu ve liberodan oluşuyor. Liberonun arada ön bölgeden çıkıp arka bölgeden tekrar oyuna girmesi olayı var ona geleceğiz.


Şimdi en eğlenceli kısma geldik. Oyuncuları öyle bir dizeceğiz ki herkes birbirinin çaprazında duracak. 1 numaraya pasörü koyuyoruz haliyle pasör çaprazı 4’e geliyor. Smaçörler de çapraz durmalı onların da yeri 2 ve 5. Orta oyuncu 3’te, libero da 6’da. Son ikisi çapraz olmadı sanki ama ne yapalım mukadderat.


Servisi pasör atıyor o zaman servis bölgesi sahanın sağ arkası olmalı mantıken. Dinlediğim bir videoda servis atıldıktan sonra 2 ve 4 kaçma yapıyor diyordu. Hayır yanlışlıkla sporcu çorabı inceleme videosu falan açmadım eminim. Yer değiştiriyormuş 2 ve 4.

Rakip takım servis attıkça birer numara kayılıyor saat yönüne doğru. Örneğin bizim diziliş değişip şöyle oluyor:


5-4-3

6-1-2


Libero yani 6 numarada başlayan arkadaş (ki kendisi diğer oyunculardan farklı renk forma giyiyor) ön tarafta oynayamadığı için rotasyon olup da öne geçmesi gerektiğinde oyundan çıkıyor ve ralli yani sayı alınana kadar topun elden ele dolaşma süreci bittikten sonra arka hattakilerden birinin yerine girebiliyor. Libero dur Allah’ını seversen zaten ortalık karışık.


Tam dizilişi çözdüm artık plase, dublaj, manşet gibi hareketlerin betimlemesine geçebilirim derken Zehra Güneş’in futboldaki mevkileri voleybola uyarladığı videosunu izledikten sonra o kadar kesin konuşmamaya karar verdim. Ben ki ofsaytı tek anlatışta zihninde canlandırabilmiş insanım, blockların hanfendisi sağ olsun zihnimi de blockladı. Bu arada blocklamak, rakip takımın hücumunu top fileyi aşamadan engellemek oluyor. Eğer top block yapan oyuncuya çarpıp dışarı çıkarsa buna blockout deniyor.

Videodaki kıyaslamayı tek tek inceleyelim: Orta oyuncu futboldaki kaleci olur doğru. Sonuçta orta oyuncunun görevi de rakip takımın hücumunu blocklamak. Pasör orta saha o da tamam. Futbolda da oyun orta sahadan başlıyor, voleybolda da ilk servisi pasör atıyor. Forvet pasör çaprazı, bunu da çözdük. Santrafor bizde köşe oyuncusu, tamam da hangi köşe 2 ve 5  kaldı 1 ve 4’ü eşleştirdik. İkisi de smaçör gerçi fark etmez. Liberoyu saymamış o da defans o zaman.

Yazıyı daha da uzatırsam bu iş voleybolun kitabını yazmaya kadar gider. Umarım bu yazıyı okuyan görme engellilere faydalı olabilmişimdir. Soru ve görüşlerinizi benimle paylaşırsanız ilgi duyduğum ve öğrendikçe sevdiğim bu sporun görme engelli sporseverlere betimlenmesine dair yeni içerikler hazırlayabilirim.

  


 





3 Aralık 2023 Pazar

3 Aralık Paylaşımlarından Farkındalık Tahmini

Şirketler, kurumlar, ünlüler geçen yılki 3 Aralık mesajlarını kopyalayıp günün anlam ve önemine uygun video ve fotoğraflarla paylaşmaya başladığına göre, noktalama işaretleri ve imla hataları dahi değiştirilmeyen bu cümlelerin engellilerin hayatında neyi değiştireceğine dair 18. yazımı kaleme almamın zamanı geldi.

Öncelikle halkımızın demokrasiye olan derin tutkusuna hayran kalmamak elde değil. Herkes engelli adaylığını açıklıyor. Ama çoğunda ibretlik vasfı yok. Hele paylaştıkları görsellere betimleme eklemeden kör seçmenden oy alamazlar. Kazanacak aday görmek için aşağıdaki yazıma bakabilirsiniz:
Belediyelerin mesaj seçimindeki vazgeçilmezi ise “Sevgi varsa engel yoktur.” Bu bakış açısı engelli vatandaşların belediyeye yaptığı şikayetlere cevap verirken de kendini gösteriyor. Sesli anonsu/rampası çalışmayan otobüs, görme engellilerin kullandığı sarı çizgi üstünde olanca heybetiyle duran ağaç gibi engellerin kaldırılmasına dair mailler ve dm’ler “Talebinizi aldık, sevgiler.” diye cevaplanıyor, sonrası sessizlik. Sevgiler sözcüğünü yazarak engelleri yok ettiklerine gerçekten inanıyor olmalılar.

“Asıl engel beyinlerdedir.” Bu mesajı bir zihinsel engelliler bakımevi paylaşınca pek hoş olmuyor açıkçası.

Bu konuda sporcuları beğeniyorum, “Engeller farklılık değil farkındalıktır.” sloganıyla edebiyatın sınırlarını zorlasalar da en azından aynı branştaki engelli sporcuları paylaşıyorlar. Engelli insanların bu branşlardan haberdar olup spora yönelmelerini sağlayabilir bu paylaşımlar. Ayrıca engelli meslektaşlarının görünürlüğünü sağlayan kaç meslek grubu var ki?

37584 paylaşımdır engellerin sevgiyle aşıldığı söyleniyor. Sevgi neydi? Sevgi emekti. Şirketlerin kurumların faaliyetlerinde, sağladığı ürün ve hizmetlerde engellilerin de ihtiyaçlarını taleplerini gözetmesi, bu konuda fikir üretecek engellileri istihdam etmesi demekti. Yoksa neye yarar gece saat 12’yi vurunca ghosting’e dönüşen love bombing?

26 Kasım 2023 Pazar

Körül Enerjiyle Engelleri Şifalandırma Meditasyonu

 Engellerin sevgiyle aşılmasına bir hafta kala Homo İbretus’la körül enerjini artırıp gündelik hayatta karşılaştığın engelleri şifalandırmaya hazır mısın? Öyleyse arkana yaslan ve kendini ekran okuyucu yazılımın okşayıcı sesine bırak!


Derin bir nefes al ve uçsuz bucaksız bir kaldırım hayal et. Dümdüz giden bir sarı çizgide yürüyorsun. Hiçbir ağaç, direk, zurna dürümcü motosikleti yok. Bu sonsuz erişilebilirliği içinde hisset. 


Şimdi sesli bir trafik ışığının yanındasın. “Şimdi karşıya geçebilirsiniz.” sesinden yayılan huzur tüm benliğine doluyor. Karşı kaldırımdaki engelli rampasından bina girişine doğru yüksel. Sen yükseldikçe ruhsal dengen ve içsel dinginliğin artsın.



Binanın girişinde kabartmalı krokiyi duyumsa. Sesli anonslu, düğmelerinde Braille çıkartmalar olan asansöre doğru ilerlerken geçmişte yaşadığın ayrımcılıkların, dışlanmaların, erişilebilirlik sorunlarının yüklerinden birer birer arınıyorsun. Sen kendi başına hareket eden hür bir bireysin. Kimse sana sormadan kolundan tutup çekiştirmiyor. Çünkü sen bir nesne değilsin. 


Ve şimdi benimle beraber tekrar et: “Ben bu toplumun ayrılmaz bir parçasıyım. Ben herkesle eşit haklara sahip bir bireyim.” Bu gerçeği zihninin derinliklerine işlet. 


Şimdi tekrar et: “Ben içimdeki hak arama bilincini aktifleştiriyorum.” Şimdi seninle bir yere gidelim. Kalabalık bir davetteyiz. İnsanlar seninle selamlaşırken, tokalaşmak üzere ellerini uzattıklarını anlaman için el şıklatıyorlar. “İçecek bir şey versek mi ne sever acaba?” yerine “Bir şey içmek isterseniz size seçenekleri sayabilirim.” cümlesini duyuyorsun. İnsanların uğultusuna karışan kendi sesine odaklan. Sana ne hissettiriyor?

O davetten ayrıldığında bunların tam tersini yaşamış, sosyal bir etkinlikte gruba dahil olamamış bir engelliye rastlıyorsun. Senin başına böyle bir şey geldi mi? Hatırlamaya çalış. Sonra o engelliye yaklaş ve de ki: “Merhaba sevgili ibrettaşım. Seninle dayanışıyorum. Seni anlamaya çalışıyorum. Seni hatalı bulup yargılamak yerine sana yardım etmeyi seçiyorum. Bir gün aynı durumda kalabileceğimi biliyorum. Toplumdaki herkesin aynı farkındalıkla yaklaşmadığını biliyorum. Bilinçli insanlarla çevrili olmanın, özel gereksinimlerinin karşılanmasının bir şans olduğunun ve herkesin aynı şansa sahip olmadığının farkındayım.” Sen bunları söylerken o da seni onaylıyor ve farkındalığı artıyor.


Tekrar kendinle baş başasın. Şimdi derin bir nefes al. Nefesini verirken kendi gücünü fark et. Sen özel ve eşsizsin. Herkes engelli adayıyken seçilmiş olan sensin. Tekrar derin bir nefes al, hazır hissettiğinde bu yazıyı paylaş.  





     


19 Kasım 2023 Pazar

Memurcaya Giriş 101

Beyaz yaka dendiğinde akla hep özel sektör çalışanları geldiğinden "Mailinizi manager'ıma forward'lıyorum bu arada ben de schedule'uma bakıyor olacağım." şeklindeki plaza dili ve edebiyatına yoğunlaşıldı hep. Kabul ediyorum, memurlar arası belagat, belagat dememden de anlaşılacağı gibi meeting set etmeli feedback vermeli ofis diyalogları kadar şıkır şıkır ve motivating değil hatta kullananı olduğundan 15 yaş yaşlı gösteriyor. Ama bu dilin de kendi çapında bir trollenebilirliği var, en azından ben buna inanarak başladım bu yazıya.


Öncelikle Türkçe cümlelere görece kısa ve telaffuzu kolay İngilizce sözcüklerin serpiştirildiği plaza dilinin aksine memur dilinde olabildiğince uzun ve karmaşık söz kalıplarına yedirilmiş Osmanlıca tandanslı sözcükler kullanmak esastır. Esasen yazışmalarda kullanılan bu tür ifadeler zamanla gündelik konuşmalara da sirayet eder. Bakın yansır değil sirayet eder.


Birkaç örnek verecek olursak, memur dünyasında meeting set edilmez, istikşafi müzakerelerde bulunulur. Mailler forward edilmez elektronik yazışmanın çıktısı alınıp karton dosya içinde arz edilir. FYI out, bilginize saygılarımla arz ederim in. "İstediğiniz grafikleri attachment'a koydum X Hanım/Bey." yerine "Sayın müdürüm, raporlanmasıyla görevlendirilmiş olduğum veriler tarafımca dercedilmiş olup tensipleriniz için ilişikte takdim kılınmıştır." yazılmalı.


Troll kapasitemi minimize etmekle beraber, alışmaya başladığım yeni jargonun diksiyonuma katkılarını görmezden gelemem. Konuşurken kelimelerin ve cümlelerin arasına farkında olmadan "yani", "hani" ve "işte" kelimelerini de sıkıştırıyordum. Ama yazışmalardaki "yani"ler "belirtilen hususlar muvacehesinde"ye, "hani"ler "söz konusu"ya, "işte"ler "bu meyanda"ya dönüşünce bu istem dışı kullanımlar azalarak bitti.


Yukarıdaki hususlar muvacehesinde neşredilen söz konusu hiciv yazısı siz değerli okurların tebessümleri için işbu blogda takdim kılınmıştır. İlginize saygılarımla arz ederim.

2 Kasım 2023 Perşembe

Yalıkuşu Buğlem

Buğlem... egzotikisimler.net sitesinde yazdığına göre anlamı "cenneti müjdeleyen melek". Aslına bakarsanız kulağa hoş gelmesi, spiritüel bir anlam taşıması ve daha önce duyulmamasıyla tam bir Z kuşağı ismi.

    

    Çocukluğunu Sihirli Annem ve Selena izleyerek, ergenliğini panpalarla AVM qeyfi xD yaparak geçiren Buğlem, Kim İlk 500.000'e Girmek İster yarışması gibi geçen üniversite sınavının ardından İstanbul'da bir üniversitenin Sınıf Öğretmenliği bölümüne kapağı attı. İstanbul'da hem de aileden ayrı okumanın bir getirisi olarak oldukça renkli, eğlenceli bir üniversite hayatı yaşadı. Hatta Erasmus bile yaptı. 


Partilerle, festivallerle, Boğaz'a karşı içilen kahvelerle geçen 4 yıldan sonra KPSS'ye girip küçük bir şehrin Instagram'a fotoğraf atmalık bir göleti bile olmayan merkeze uzak bir ilçesine atanmıştı. İlçe halkının tek sosyalleşme alanı olan AVM 12 kilometre mesafedeydi, ayrıca 45 dakikada bir olan dolmuş seferleri saat 20:30'da bitiyordu. Neyse ki, GSM operatörü reklamlarındaki idealist köy öğretmenleri gibi sınıfa soba kurması gerekmiyordu. Meslek hayatına 1B sınıfıyla başlamıştı. Onlar ortaokula geçmeden kalifiye bir memurla evlenip eş durumundan büyük şehirlerden birine tayininin çıkmasını istiyordu.


Bir yıl geçmiş, Buğlem'in adaylığı kalkmıştı. O artık 2-B sınıfının öğretmeniydi. Bu süreçte aynı ilçedeki lisenin beden eğitimi öğretmeni -öğrencilerinin taktığı isimle- 1.95 Alper'le tanışmış, aradığı ideal erkeği bulmuştu.


O sene o şehirde yöreye özgü bir hamur işinin adı verilen festivalin ilki düzenlenecekti. Festival kapsamında ilk ve orta dereceli okulların da etkinlik düzenlemesi bekleniyordu. Buğlem Öğretmen 20 kişilik 2-B sınıfıyla, öğrencilerinin teneffüslerde akıllı tahtadan açıp durduğu Enerciii şarkısı eşliğinde bir dans gösterisi hazırlayacaktı. Ama bir sorun vardı: Geçen yılın ikinci döneminde 1-C sınıfı velilerinin Ekrem Öğretmen'in de fişteklemesiyle imza toplayarak Buğlem Öğretmen'in sınıfına yolladığı Down sendromlu Gamze! Onu bu gösteriye dahil etmek istemiyordu. Tamam sevgi fiziksel farkları görünmez kılardı da o kadar da değildi yani. Gamze'nin Down sendromu gösterinin yüzde yüz enercisini down ederse diğer öğrencilerin motivasyonu ve konsantrasyonu nice olurdu diye düşündü Buğlem. Sonunda çareyi Gamze'nin velisine onun dans figürlerini yapmakta zorlanacağını ve bu yüzden etkinliğe katılmamasının pedagojik açıdan daha doğru olduğunu söylemekte buldu. KPSS Eğitim Bilimleri Testi'nde yer alan "Kaynaştırma eğitimin tam ve doğru tanımı aşağıdakilerden hangisidir?" sorusu, kendisini öğrencilerine en iyi eğitimi vermeye adayan Çalıkuşu Feride'leri hayat felsefesi positive vibes only olan Yalıkuşu Buğlem'lerden ayıklamaya yetmiyordu işte.


Nihayet etkinlik günü gelmişti. Gösteriyi sağ salim atlattıktan sonra akşam Alper Bey'le beraber, ilçe belediyesinin düzenlediği henüz üyelerinin kadına şiddet veya taciz ifşası sosyal medyaya düşmemiş bir alternatif rock grubunun konserine gideceklerdi. Hatta Buğlem o sabah KYK Besties whatsapp grubuna "Kızçeler yarın ilişkimizi ilan edeceğiz." mesajı bile atmıştı. Ama olacaklardan habersizdi. Dans eden sınıf arkadaşlarını izlerken ağlayan Gamze yerel TV kanalı muhabirinin dikkatini çekmiş, Gamze'nin babasının yaşananları anlattığı video Gazapizm - Unutulacak Dünler introsuyla editlenerek sosyal medyaya düşüp binlerce kişi tarafından paylaşılmıştı. 15 dakikalığına ünlü olma sırası Buğlem'deydi ama bu onun hiç de istemeyeceği türden bir şöhretti. Binlerce insan, hatta Gamze'nin kendi çocuklarıyla aynı sınıfta okumaması için imza verenler bile sosyal medyada Buğlem'i linçleyip kendi vicdanlarını temize çekiyorlardı. Kınadığını yaşamaktan korkan insan bazen de yaşadığını kınarken bulurdu kendini. Buğlem'e hem yasal hem toplumsal yargılanma olarak dönen bu duyarlılık Gamze'ye özel gereksinimlerinin karşılandığı adil ve erişilebilir bir hayat olarak dönecek miydi diye sorup meseleyi Buğlem'inden koparmak herkesin harcı değildi.

26 Ekim 2023 Perşembe

Adabı Vardır Mizahın

  Adabı vardır mizahın. Önce ibretliğini bileceksin sonra hicvettiğini. Değecek mesela değindiğin meseleye. Keyifle hayıflatacaksın okuru. Of dedirtmeyeceksin yazını okuyana, çünkü çabuk dağılır dikkati. Bir de olanı yazarak olsun istediğini anlatacaksın.


Adabı der ki komedyanın, yaşanması mümkünken yaşanamayanları vur şakaya. Taşı gediğe koymak bir sanattır. Hele bir de mizahın aktivistse boş yapmanın lirikalitesine selam çakıp ön yargıları zımparaladıktan sonra duyargaları parlatmaktır aslolan.


Gelelim Homo ibretus'un mizahına. Bugüne kadar kaç yazısı var, nerelerde yazmıştır. Sabah akşam  vazgeçmez yazmaktan derler. Evet, mesela sabahın köründe yaptığım mizah sabah kahvesi niyetine okumanız gereken türdendir. Mizah bir kültürdür. Ben mizah adamıyım. Sen gülersin gülmezsin, ister Alt F4 yapar geçersin beni vazgeçirmez. Ben yazmayı severim. Blogumda yazdığım yazılardan ötürü ibrettaşlarımdan "Helal olsun!" diyenleri de duydum. Anlaşılmak başka bir şeydir. Mesela yazarların bir özelliğidir. Benim de bir ilham perim, şimdi ismini vermeyeyim ama yazı fikirlerimin doğuşu oradandır yani. Adını vermek istemiyorum ama Duyarsu değil. Velhasılı ben güldürmeyi seviyorum. Mizah topluma meşaledir, güzeldir. Mizah, hakikate yürüyenin ayakları kanamasın diye giydirilen bir çoraptır. Ben bir çorap adamıyım fevkaladenin fevkinde, gerçeklerden sıkılanlar şakaların zevkinde.                                    

    


        



10 Ekim 2023 Salı

Körfluencer Tripleri: "Olay Sende Bitiyo Yaa"

    Homo İbretus icadı Türkilizce terimlerin bir yenisi olan körfluencer, görme engelli influencer'ların kişisel gelişimi fazla kaçırmışını ifade ediyor.. Görme engelli influencer'lar görme engellilerin günlük hayatını kolaylaştıran çeşitli cihazları, erişilebilir mobil uygulamaları ve körcül yaşam ipuçlarını tanıtırken körfluencer dediğimiz kişiler görme engellilere nasıl görme engelli olunabileceğini öğretmeye çalışıyor.


Körfluencer'lar engellilerin yeterince engeliyle barışık olurlarsa, giyimlerine özen gösterirlerse ve insanlarla düzgün iletişim kurarlarsa ayrımcılığa uğramayacaklarını düşünüyorlar. İyi bir parfümün ve güzelce taranmış saçların yıkamayacağı ön yargı olamayacağını düşünen bu kişiler "Olay sizde bitiyo ya engelinizi çok fazla kafaya takıyosunuz abi." sözleriyle, hayatının herhangi bir yerinde ayrımcılığa uğrayan ve hak savunuculuğu yapan engellilere de yol gösteriyorlar.


EKPSS ile atanan Bill Gates'ler ve kurumsal bir şirketin sosyal sorumluluk departmanına giren Ellon Musk'lar, erişilebilir bir hizmet almanın bile sınıfsal olduğunun gayet farkında olarak engelli camiası içinde elitlik yarıştırmaktan geri durmayacaklar tabii ki. Örneğin siz bir hastaneye gidiyorsunuz ve sırası gelen hastaların ismi sadece ekranda yanıp söndüğü için, öncesinde oradaki görevli kişilerden ve kendi sıralarını bekleyen birkaç kişiden rica ettiğiniz halde size haber verilmedi ve randevu saatinizde muayene olamadınız. Yetmezmiş gibi ekranı takip etmediğiniz için azar işittiniz. Bu durumu paylaştığınız bir körfluencer size şu tepkiyi verecektir: "Ben İbreticine Hospital'da hiç böyle şeylerle karşılaşmıyorum gayet kibar davranıyorlar. Böyle şeyler de hep sizin başınıza geliyor neden acaba?"


Bir aralar bu agresifliğimi, komplekslerimi ve engelimle barışıklıksızlığımı atmak için spora yazılayım demiştim. Bazı spor salonları sağ olsunlar bizi bizden fazla düşünüp tek başımıza spor yaparken kondisyon bisikletinden düşebileceğimizden korkup bize refakat etmesi için üyelik ücretimizi iki-üç katına çıkaran personal trainer hizmeti almamızı öneriyorlar. Yasalara göre erişilebilirlik standartlarını sağlamayan işletmeler için cezai yaptırım var ama bu hikayede bedel ödeyen biz oluyoruz neden acaba?


Engelli olmayan birinin de bütçesi yettiğince parasını bastırıp kaliteli hizmet alabildiği yerlerde engelinizden dolayı kaba muamele görme olasılığınızın azalması gayet anlaşılır. O yüzden bu faslı kapatıp iyi bir iletişim kurarsanız Şirinler'i bile görebilirsiniz safsatasına değinmekte fayda var.


Keşke iletişim sadece engelli kişi tarafından kurulsa ve karşımızdaki kişiler kurulmakta olan bir sofraya oturur gibi öylece otursa... Düşünün bir konsere gidiyorsunuz müzik dinleyip dans edip eğleneceksiniz, girişte güvenlikler kolunuza yapışıp "Burası çok kalabalık sizin yanınızda kimse yok mu neden tek başınıza geldiniz buraya?" diye soruyor. Bu kişiyle masum, mazbut, makul ve makbul bir engelli olarak iletişim kurmanın bir yolu var mı? "Canım siz de biraz sosyalleşin yeni hobiler edinin kurslara katılın okuma kulüplerine falan gidin kendinize arkadaş bulun. Ayrıca her girdiğiniz ortamda sadece engelinizden bahsediyorsunuz insanlar sıkılıyor yani." Peki, o ortamlara girebilmek, o etkinliklere katılabilmek için bile "Ben görme engelliyim, etkinlikteki şu şu aktiviteleri sizden farklı olarak şu şu şekillerde yapabilirim. Şu kısımlarda şöyle uyarlamalara ihtiyaç duyabilirim. Ama yine de size uyum sağlayabilirim. Geliş gidişi kendim halledebilirim. Umarım çekincelerinizi ortadan kaldırabilmişimdir, etkinliğe katılabilirim değil mi, lütfen noooooooooolur?" diye bin takla atmamız gerekmesin biz de engelimizle insanları darlamayalım nasıl fikir?


Bazen olay bizde bitmiyor ya, hatta hiç başlamadığı oluyor çoğu zaman. Ya da o kadar yanlış bir yerden başlıyor ki neresinden tutsan elinde kalıyor ve asla bitemiyor.





2 Ekim 2023 Pazartesi

Şair Gıybetî'nin Hayatı ve Edebi Kişiliği

Türk edebiyatında önemli yer tutan divan şiiri geleneğinin 21. yüzyıldaki temsilcilerinden olup Gıybetî mahlasıyla şiirler yazan Eymen Kuzey Efendi 21 Şubat 2008'de Üsküdar'da doğdu. Babası Muhammet Furkan Bey bir halk kütüphanesinde veri hazırlama ve kontrol işletmeni, annesi Selime Büşra Hanım ise yükselen burç şifalandırma mütehassısıdır. Oğlunun balık burcu olmasından ve balık burcu olmanın gerektirdiği duygusallığı göstermesinden memnuniyet duyan Selime Büşra Hanım, bütün gün entel dantel tiplerle muhatap olduğunu söyleyen Muhammet Furkan Bey'in çok da ses etmemesiyle Eymen Kuzey'i küçük yaştan itibaren edebiyata ve sanata yönlendirdi. Eymen Kuzey'in sabahçı olarak gittiği okul dönüşü annesiyle beraber seyrettiği gündüz kuşağı programları ve katıldığı altın günleri onun içinde yaşadığı topluma dair isabetli gözlemler yapabilmesini sağladı, Gıybetî mahlasını almasında da etkili oldu. Ödevlerini bitirdikten sonra günde bir saati geçmeyecek şekilde kullanmasına izin verilen sosyal medya ve her hafta babasının yanında futbol maçı izlediği tribünler onun söz dağarcığını zenginleştirip şiirlerindeki dil ve üslup özelliklerini şekillendirdi.


Henüz 12 yaşındayken kaleme aldığı "Tiktok Çekerek Mahmure" isimli uyarlama eseriyle edebiyat dünyasına giriş yapan Gıybetî'nin şiirlerinin başlıca özellikleri divan şiirinde kullanılan aruz kalıplarını yıkarak serbest aruz ölçüsü kullanması ve şiirlerinde önceki divan şairlerinin kullandığı mazmun ifadeler ile sosyal medya jargonunu harmanlamasıdır. Gıybetî'nin çeşitli gazel, kaside ve rubailerini topladığı bir adet kilitli hatıra defteri, Date-i Şahane adlı bir de manzum öyküsü bulunmaktadır.


Gıybetî'nin Şiirlerinden Örnek Beyitler


Al yanağından alır güneş batarken rengini

Gözlerindeki eyeliner halis mi ey sevgili?


Bu aşk öyle bir aşktır ki Gül-i Bülbül'den öte

Ben alfa erkeğim kızım giydiremem dekolte!


Date'im var bugün ilerle ey akreple yelkovan

İnşallah iyi geçer de kapatılmaz erkolar


Şem-ü pervane olmuşum yarin profilinde

Bir random gülüş atsa alev emojilerime


Ben onu sevdiğimi Whatsapp'lara bildirdim

Zülfü rehberimdeki bütün kızları sildirdi.


26 Eylül 2023 Salı

Gel Benim Ol, Gözlerim ol

         Duyarsu ile bir sosyal paylaşım sitesi üzerinden tanışmıştık. "Engelli birine aşık olur musunuz?" anketini "Aşık olursam neden olmasın?" diye yanıtlamıştı. Adı güzel kendi güzel Duyarsu'nun profilini stalkladığımda gördüm ki engellerin sevgiyle aşılabileceğine olan inancı tamdı, yeter ki kalpler engelli olmasındı. kalbim küt küt attığına göre ona mesaj atmama hiçbir engel yoktu.


Son paylaşımlarını Be My Eyes uygulamasından betimletip dm'den yürümeye başladım. Duyarsu'ya yürümek, ortasındaki sarı çizginin üstünde hiçbir ağaç, direk, araba, motosiklet, tabela, masa yahut sandalye olmayan geniş bir kaldırımda yürümek gibiydi. Emoji yağıyor, sohbet akıyor, Duyarsu daha önce yazıştığım kızların engeli basmasına neden olan engelime çok farklı bir açıdan bakıyordu. Tatlı flörtöz diyalogları yaz dizilerinin ilk bölümlerindeki kavgalara çeviren "Madem görmüyorsun nasıl yazıyorsun yalancı!!!!!!!!!!" mesajını almadan dakikalarca yazışmıştım Duyarsu'yla.


Yanlış anlamazsam bir şey sorabilir miymiş iki gözümün çiçeği. Odalarda Işıksızım şarkısını dinlerken hüzünleniyor muymuşum. Çalıştığı şirket onları 3 Aralık'ta Zifiri Sohbetler'e götürmüş de simülasyon boyunca hep bu şarkı çalmış beyninde. Ah Duyarsu, ne çok duyar sığdırmışsın o kısacık etkinliğe!


İnsanlar ilişkinin başında karşılarındaki kişiyi olduğundan çok farklı görürler. Ama elimdeki beyaz bastonu da gözleri aşka gülen taze söğüt dalı olarak görmezsin be Duyarsu! Ben de ilişkilerimde romantik bir insanımdır ama Duyarsu'nun engelimi romantize etmesi beni aşktan soğutuyordu adeta.


Nihayet date'e çıkacaktık. İlk buluşmalar beni hep korkuturdu. İlk buluşma tecrübelerim mizahını yapmama gerek duymayacağım kadar trajikomikti. Menüyü okuyamadığım, yemeğin sosunu üzerime damlattığım, bastonumu katlayıp etrafın acıyan bakışlarına son vermediğim için mahvolan buluşmalarımı düşündüm. "Sen görmüyorsun ya başka bir kızı ben sanıp sarılırsan ben kıskançlıktan deliye dönerim, en iyisi görüşmeyelim." bahanesiyle buluşmanın iptal edildiği de olmuştu. Bu sefer şeytanın bacağını kırabilecek miydim? Şeytanın bacağını kırmak, gözü olanın gözünü çıkarmak... Sanırım engelli olmak değil sağlıklı olmak aşka engel.


O anda Duyarsu karşımda belirdi, bir insan ancak bu kadar karşıda belirebilirdi. Karşılıklı konuşurken de yazışırken olduğu kadar iyi vakit geçiriyorduk. Ne var ki bir ara gözlerinden birini bana vermek istediğini söyledi. Genelde iki gözlerini birden vermek isterler ama Duyarsu mantıklı bir insandı. İki gözünü verirse gözsüz kalacağının farkındaydı. Zaten hep böyle olurdu. Ya gözlerini verirler, ya gözlerimiz olurlar, ya da karanlık dünyamızı aydınlatmak isterler.


Duyarsu'yla birlikteyken kendimi kör bir insandan ziyade insan suretine bürünmüş körlük gibi hissediyordum. Bu şekilde kabul görmenin reddedilmekten ne farkı vardı ki? Duyarsu da benim karakterimi, duygularımı, alışkanlıklarımı, beğenilerimi, beklentilerimi engelim kadar önemli bulmuyordu ki! Hislerimi açık yüreklilikle paylaşmaya çalıştım, çalışmaz olaydım! Bana gözlerimdeki körlüğün kalbimin kararmış olmasından kaynaklandığını, kör değil nankör olduğumu, zaten güzelliğini asla göremeyecek biri için harcamasının aptallık olduğunu söyleyip gitti. Zaten biz aşka bir günde küsmedik, gönüller kapatılsın!

31 Temmuz 2023 Pazartesi

Kimseyi Tanımadım Ben, Gözleri Görmeyen

Konuşmacı olarak katıldığım engelli farkındalığı seminerlerinde çokça karşılaştığım bir söz vardı: Biz daha önce hiç engelli biriyle karşılaşmadık, bu yüzden nasıl davranacağımızı bilemiyoruz. Hep merak etmişimdir, bilgi ve iletişim çağında, nüfusa oranlarsak her 10 kişiye 1 engellinin düştüğü koca ülkede koca koca insanlar nasıl bir tek engelliyle bile diyalog kuramamış olabiliyor? Yeni bir şehre taşınmamın doğal sonucu olan engin sosyalleşme tecrübelerim  den yararlanarak bu konuya bir açıklık getirmek isterim.


Birtakım insanlar, bulundukları ortamda bir engelli varsa yokmuş gibi sohbet ediyor, onun sohbete dahil olmak için söylediği şeyleri veya sorularını "Hııhıı, aynen, evet evet, doğru, anlıyorum."gibi kelimelerle geçiştiriyor ve bir sonraki planlarına o kişinin dahil olmaması için gerekli önlemleri alıyor. Bu tür davranışlarının etkisiyle engelli arkadaş edinemeyen bu kesim, çalıştıkları şirketin/kurumun zoruyla ya da kolay yoldan yüksek not alınabilen bir seçmeli dersten geçme koşulu olarak katıldıkları farkındalık seminerinde koro halinde "Kimseyi tanımadım ben, gözleri görmeyen..." potporisine başlıyor. Eğitime, istihdama, sosyal ve kültürel etkinliklere geçmişe nazaran çok daha aktif katılabilen ve ülke nüfusunun azımsanmayacak bir kısmını oluşturan kesimden tek bir kişiyle bile okulda, işte, bir arkadaşınızın doğum günü partisinde, kısaca ismen tanışabileceğiniz, ortak yönlerinizi keşfedip arkadaş olabileceğiniz hiçbir yerde karşılaşmadınız mı gerçekten? Belki benim engeldaşım, bir şekilde döne dolaşa sizin masaya gelmiştir. Olamaz mı? Olabilir.


Bu konuda bize de görev düşüyor aslında. "Bizim bölümde de bir görme engelli var da onunla nasıl konuşalım?" diyen kişiye kendisini farkındalıklı hissettirecek hap bilgiler sunmak veya politik doğrucu sözcüklerle bezeli sofistike cümleler öğretmek yerine "Selam ben Duyarcan, ders başlayana kadar kantine inip kahve alacağım sen de benimle gelmek ister misin?" gibi tekliflerde bulunmasını önerebiliriz. Seviyorsan git konuş değil mi ama?

25 Mart 2023 Cumartesi

Yeni Kitabım "İbretimden Prada'lar Eskittim"Raflarda

Her başarılı engellinin arkasında toplumu ve engeldaşlarını engellilerin isterlerse her şeyi yapabileceklerine inandırmayı amaçlayan bir otobiyografisi vardır. Benim neyim eksik? Boğaziçi Üniversitesi'ni bitirdikten sonra başarılı bir bilgisayar işletmeni olmuş amatör bir mizah yazarı olarak İbretimden Prada'lar Eskittim adlı ilk kitabımı kaleme alıp siz değerli okurların beğenisine sundum. Tüm ibrettaşlarım bu kudreti ve şöhreti tatmalı diye düşündüğüm için bu yazıda size böyle muazzam bir eser kaleme almanın inceliklerini anlatmak istedim.

Engellilere "Vay be neler başarmış, nerde benim bastonum?????", engelli olmayanlara "Baksana görmeyen hâliyle nerelerden nerelere gelmiş bense görme duyumu Instagram'da filtre seçmeye harcıyorum." diye düşündürmeyi amaçlayan bu tür otobiyografilere ibretografi adını verdim. İyi bir ibretografi yazmanın birinci kuralı şudur: Hiçbir engelle karşılaşmamışsın gibi yaz panpa. Öyle bir yazmalısınız ki okuyan şöyle düşünmeli: "Bir kör isterse görebilir bile!"

Yanımızda bir şahit olmadan bize banka hesabı bile açılmayan bir dünyada çaldığımız her kapının büyük bir konukseverlikle ardına kadar açılmasının inandırıcı olmadığını ben de biliyorum, ama görenler bilmiyor. Onlar için iki kere iki ne kadar dörtse, engelli bir insanın başarılı olması engel artı azme o derece eşittir. Fizik problemlerinde sürtünme kuvvetini ihmal ettiğimiz gibi, hayallerimizi gerçekleştirme yolunda temas kurduğumuz kişi ve kurumların bize yaklaşımının önemini de hayatta başardıklarımızı/başaramadıklarımızı anlatırken ihmal etmemiz gerekiyor.


Örneğin ben üniversitede okurken bir doğaçlama mizah oyunculuğu topluluğuna katıldım. Yaklaşık üç yıllık serüvenimde hiçbir doğaçlama gösteride sahne şansı bulamadım. Eğitmenimizle her konuştuğumda bana da şans vereceğini söyleyip beni geçiştiriyordu. En son bir etkinlikte sahneye çıkarılıp "Biz topluluk olarak engellilere büyük saygı duyuyoruz, bu arkadaşımız da bunun en büyük göstergesi. Bizim etkinliklerimize katılmaktan mutlu olduğu için ona da aramızda yer verdik." sözleriyle resmen teşhir edildim. Tiyatro hevesimi kaybetmesem de o toplulukla ilişiğimi o gün kestim. Tabii ki  kitabımda bunu böyle yazmak olmazdı. "Sahneye çıkıp stand-up yapma hayalimi Engelsiz Erişim Derneği'nin 2014 Beyaz Baston ve Erişilebilirlik Festivali'nde düzenlediğimiz İbreten Nağmeler isimli üç kişilik doğaçlama gösteriyle kısmen gerçekleştirdim." yazdım. Yalan söylemiyoruz, balığı servis ederken kılçığını çıkarıyoruz hepsi bu.


Mezun olduktan sonra iki yıl iş aradığımı, bu süreçte başvurduğum yerlerden "Bizim ofiste bir sürü kablo var, takılıp düşersiniz. Biz o sorumluluğu alamayız." gibi ilginç tepkiler aldığımı yazmamı beklemiyordunuz değil mi? Sonra okurlarım "Sen yeterince zeki, başarılı, çalışkan, daha da önemlisi engelini aşmış olsaydın bunlar olur muydu? Bak diğer engellilerin kitaplarına neredeyse CEO olacaklarmış. Baksana her birinin on parmağında yüz marifet" demezler mi? O yüzden ben de "EKPSS sorularına olan derin tutkum beni bilgisayar işletmenliğine taşıdı." diye yazdım. Ne gerek var şimdi engellilerin başarılı olup iyi yerlere gelebilmeleri için toplumun da engellilere yer açması, en azından erişilebilir eğitim, kapsayıcı kültürel ve sportif faaliyet olanakları, fırsat eşitliği gibi yasal haklarımız olan uygulamaları hayata geçirmesi gerektiğini vurgulamaya?


Kabul ediyorum, sivri dilimi tutamayıp topluma da iki çift laf ettim. Daha önce 926 konferansta ve 27 ibretografide dile getirilen ama güncelliğini koruyan zararsız bir eleştiri. "Görme engellileri eve kapatmayın." dedim. Ve ekledim: "Salın çayıra, baston kayıra!"